Pembe Ve Yusuf – Canan Tan
- aynurunkitapligi
- 5 Eki 2015
- 2 dakikada okunur

Instagram: aynurunkitapligi
Kitabın Yazarı: Canan Tan
Yayınevi: Doğan Kitap
Kitap Türü: Dram
Yayınlandığı Yıl: 2014
Sayfa Sayısı: 295
Arka Kapak
Ne benim sözüm geçer bu iklimde
Ne de senin
Böyle gelmiş böyle gider
Son söz TÖRE'nin! Birbirlerine delicesine düşkün iki kardeşin, Pembe ile Yusuf'un sızılı ve çarpıcı öyküsü. Ezenler ve ezilenlerin amansız savaşımı. Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın değişmez kaderi... Törenin kara gölgesi renklerin üzerine çökerken, içlerinde en gariban gördüğü "pembe"ye vermişti önceliği. Soluğu kesildi "pembe"nin, beti benzi attı. Güzelim rengini yitiriverdi. Varlığını sürdürmekle yok olmak arasındaki ince çizgide asılı kaldı. Tıpkı yaşamın içindeki gerçek PEMBE'ler gibi...
Canan Tan’ın Issız Erkekler Korosu kitabını okuduysanız, sessiz ve gariban Yedekçi Yusuf’u da hatırlarsınız. Canan Tan, bu kitapta Yusuf ve ablasının hikâyesini anlatmaktadır. Yürekleri burkan, doğduğundan beri hor görülen Keder, Zalim İsmail ve Töreye kurban iki kardeş. Ben okurken gözyaşlarımı tutamadım. Türkiye’nin kanayan yarası kadın ölümlerini yazar güzel işlemiş. Kimisi Keder gibi yaşarken ölür, kimisi Pembe gibi gerçekten ölür. Kitaba gelirsek;
Keder tam da adı gibi kederli bir günde dünyaya gelir. Servet Bey’in tek isteği babasının adını taşıyacağı bir erkek çocuktur, fakat babasının öldüğü gün dünyaya geldiği için ölümünden bu küçük bebeği sorumlu tutuyordur. Keder adının aksine güler yüzlü etrafına ışık saçan neşe dolu bir kız çocuğudur.
Daha 14’ünü doldurmadan babası tarafından apar topar evlendirilme kararı alınır. Böylelikle nefret ettiği uğursuz kızını her gün görmekten kurtulmuş olacaktır. Salih Bey’in oğlu İsmail askerden yeni gelmiş, Keder’in neşesi, güler yüzünün aksine soğuk, hoyrat, asi, yüzü gülmez bir delikanlıdır. Ve çocuk gelin olmuştur Keder. Evlendikleri ilk geceden çilesi başlamış, Keder’in gözünde kocasının kendi babasından hiçbir farkı yoktur, yine hor görülmüş ve her gece yediği dayaklarda cabası olmuştur. Keder önce ilk oğlu Nusret’i alır kucağına sonra ikinci oğlu Nevzat’ı. Kocasının gözünde Keder hizmetçi olmuştur, köle olmuştur, cariye olmuştur da eş ve anne olamamıştır.
İsmail’in içinde hep İstanbul’a gitme hayalleri vardır. Bacanağı aracılığıyla İstanbul’dan ev almış fakat bunu ailesinden gizlemiştir. Bu hayalini babası ölünce gerçekleştirmek istemiş ailesine durumdan bahsedip babasının mirasından kendisine düşen payı alıp Keder ve çocukları da alıp İstanbul’a gitmişlerdir.
İstanbul’da kendi kahvehanesini açan İsmail, oğulları Nusret ve Nevzat ile işletmeye başlamıştır. İstanbul’a taşındıktan birkaç yıl sonra Keder bir kız bebek dünya ya getirir. Yanakları pespembe olan bebek ismini yanaklarında ki renginden almıştır. Bir süre sonra da Yusuf doğmuştur. Pembe ve Yusuf’un arasında her zaman çözülemez bir bağ ve sevgi olmuştur. Birbirine düşkün iki kardeşi törenin ve ölümün ayıracağını bilmeden büyümüşlerdir.
“Bu gece fasıl var pansiyonda. Bekleriz.”
“Ne faslı be abi!” diyor içinden Yusuf. “Ayakkabılarıma bulaşanın ne olduğunu sor önce. Mezarlık çamuru o! Bilir misin nasıldır mezarlık çamuru? Aha böyle boz renkli, sıvışık, yapışkan… Orada yatanların ruhlarından kopan haykırışlarla ağdalaşmış. Bugün ablamı gömdüm ben! Kürek kürek toprak attım üstüne. Canımın yarısı orada kaldı. Sen hiç ablanı gömdün mü abi?”
Kitap okuyanı etkilemeyi başarıyor, hatta etkilemekten daha öteye gidiyor. Yazar, töreye kurban giden genç kızların, eline silah tutuşturulan erkek kardeşlerin dramını çok güzel anlatıyor. Canan Tan’ın her kitabını sevdiğimi söyleyemem ama Pembe ve Yusuf’un öyküsüne kesinlikle ortak olmalısınız. Okumanızı tavsiye ederim, Kitaptan memnun ayrılacağınıza eminim.
Yorumlar