Tess’in Gözyaşları – Pepper Winters
- aynurunkitapligi
- 29 Oca 2016
- 4 dakikada okunur

Instagram : aynurunkitapligi
Kitabın Yazarı: Pepper Winters
Orijinal Adı: Tears Of Tess
Seri Adı: Monsters İn The Dark#1
Çeviren: Arzu Sarı
Yayınevi: Arkadya Bitter Yayınları
Kitap Türü: Erotic Romance, +18
Yayınlandığı Yıl: 2015
Sayfa Sayısı: 422
Arka Kapak
Muhteşem bir hayatım vardı. Âşıktım, mutluydum ve istediğim her şeye sahiptim. Sonra bir gün, her şey değişti. Bir adama satıldım!
Sevgilisi Brax Cliffingstone, yıldönümlerini kutlamak için Tess Snow’u Meksika’ya götürene kadar ikisinin de geleceğe dair umutları vardı. Altın rengi kumsalların, denizin ve güneşin tadını çıkaracak, birbirlerine yeniden âşık olacaklardı. Ancak gördükleri güzel rüyanın kâbusa dönmesi uzun sürmedi.
Dünyanın gölgelerinden habersiz Tess, kaçırılmış, hırpalanmış ve satılmıştı. Yeniden aydınlığa kavuşmanın bedeli ise Şeytan’la yapacağı anlaşmada, yalnızca bedenini değil ruhunu da ortaya koyması demekti.
Zindanımın derinliklerinde yankılanan fısıltı, “Gözlerindeki karanlığı görüyorum,” diyordu. “O karanlık beni besliyor, o karanlık beni çağırıyor.”
Ve karanlığın tadı kanıma karıştı. Acı, artık kalbimin en tanıdık yolcusuydu.
“Şimdiye kadar yaptığınız ‘en iyi kitap’ listelerini unutun ve bu kitabı en başa altın harflerle kazıyın. Yılın değil, yüzyılın en iyi kitabı.”
Lip Smackin Good Books
Son zamanlarda epey dedikodusu yapılan Tess’in Gözyaşları ile buradayım. Bilmeyenler için şunu söylemek isterim kitapta +18 ibaresi bulunmuyor ama +18 içerikli bir kitap, Erotic ve BDSM sevmeyenler bu kitap sizin için kesinlikle yanlış bir seçim olur. Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen dili akıcı, yalın ve kesinlikle okuyanı içine alıyor. Konusu biraz yürek burkuyor diyeceğim ama öyle çokta yüreğim burkuldu diyemem, çünkü Tess bütün bunları arzu eden ve hatta bunlara göz yuman kendisi olduğu için pekte acımıyor insan açıkçası. Kitabın türünde Erotic kısmı bence doğru ama Romance kısmının romantiklikle pek alakası yoktu. Kitap Monsters In The Dark serisinin ilk kitabı. Seri üç kitaptan oluşuyor fakat diğer kitapları henüz Türkçeye çevrilmedi. Gelelim kitabın konusuna;
Tess, 20 yaşında üniversite öğrencisi genç bir kızdır. Sevgilisi Brax’ın, Tess’e sürpriz yapması üzerine Meksika’ya tatile giderler. Tess, ilişkisine biraz heyecan getirmek ister ve hiç denememiş olsa da BDSM’ye meraklıdır. Brax’i hep bu tür fantezilerle hayal eder. Ama Tess’in aksine Brax kesinlikle hayatını rutin yaşayan o tür şeylere ilgi duymayan bir adamdır. Her ne kadar Tess’in fantezilerinden haberi olmasa da, onun bu ihtiyacını karşılayacak bir sevgili değildir. Meksika da geçirdikleri ikinci günde izbe bir kafede uğradıkları saldırıda Tess kaçırılır. Kadın ve köle ticareti yapan bir çetenin eline düşen Tess için zor zamanlar başlar.
Tess, kötü lafının bile hafif kalacağı muamelelere maruz kalır. Dayak yer aşağılanır ama kesinlikle kaçmak için vazgeçmez veya onu kaçıranlara itaat etmez. Ama çabaları sonuçsuz kalır ve derisine barkod numarası kazınmış bir köledir artık ve tam anlamı ile satılmıştır. Fransa da şato sayılabilecek eve getirildiğinde onu neyin beklediğini kesinlikle bilmez. Yeni sahibi Q’yu gördüğünde şaşkına düşer ve kesinlikle beklediği gibi biri değildir. Daha ilk dakikasında sahibi olan adama diğer köleler gibi el pençe olmayan dimdik, asi, savaşçı ruhuyla durunca Q karşısındakinin çetin ceviz olduğunu ve onu bayağı uğraştıracağını anlar. Geçirdiği günlerde Tess kesinlikle boyun eğmemiş ve Q’yu sahibi olarak kabul etmemiştir. Tess’in bu tutumu Q’nun daha fazla diş bilemesine sebep olur.
“…Ben hastalıklıyım. Zehirliyim. Cehenneme giden kestirme yolları arşınlamak benim kaderim.”
Evet, kesinlikle kabul ediyorum Tess’in yaşadıkları öyle katlanılabilir cinsten değil ama kitabı okuyanlar veya okuyacak olanlar ne demek istediğimi anlarlar. Kitabın neredeyse Brax ile olan her bölümünde BDSM’ye olan merakı hevesinden bahsediyordu. Ve artık köle olarak satılınca oh olsun sana kızım bunu sen istedin demeden de edemiyor insan. Ama kesinlikle hiçbir şeye boyun eğmemesi takdire şayandı. Şimdi iki karakterinde yani Q ve Tess’in de bu şiddete merakları kesinlikle geçmişlerinden kaynaklı yani anlayacağınız her zaman olduğu gibi karakterler kesinlikle arızalı özelliklede Q’nun geçmişi aman Allahım dedirttiriyor. İnsan bu derece nasıl sadist olur anlayamadım. Okuduğunuz diğer erotik romanlarda ki Christian’ları James’leri Gideon’ları ve diğer BDSM karakterleri kesinlikle unutun. Onlar Q’nun yanında çok masum kalır. Q tam anlamıyla bir sadist yani diğerleri gibi sadece kızarmış bir tenden daha fazlasını istiyor, adam kan seviyor. Bütün bunlar Tess’i deli ediyor ve her zaman istediğinin bu olduğunun ve bu dünyaya ait olduğunu düşünüyor. Ne kadar mücadele etse de Q’ya daha fazla karşı koyamıyor. Ama bu esaretten kurtulmanın yollarını kesinlikle aramıyor da değil.
“… Nasıl koktuğunu, tadının nasıl olduğunu, Lefebvre malikânesinde seni bulduğumda ne kadar korkmuş olduğunu… Hepsini hatırlıyorum. Ayrıca bana anlatmadığın şeyleri de hatırlıyorum. Mesela sana yaptıklarımdan içten içe nasıl hoşlandığını. Saklayabileceğini mi sandın? Ben gözündeki karanlığı görüyorum. O karanlık beni besliyor, o karanlık beni çağırıyor. “
Öncelikle yazara buradan bir teşekkür göndermek istiyorum. Kitapta diğer kitaplarda olduğu gibi yakışıklılıktan, kaslardan, göğüslerden, güzellikten vs bahsetmediği için çok çok teşekkür ediyorum. Çünkü sürekli kitabın erkek karakterinin yakışıklılığından kaslarından bahsedilmesi beni bayıyordu. Tabi bu kitapta da okuyanı bayan bir şey yok muydu derseniz tabi ki vardı. Tess’in sürekli Q’nun kokusu sandal ağacı ve turunçgillerden bahsetmesi sıkmadı değil.
Kitap bölümlerin başlarındaki kuş isimlerinin ne ile alakalı olduğunu çok merak ediyordum. Ama o kuşların ve Q’nun dövmesinin anlamı beni benden aldı. Aslında Q’nun içindeki şeytanın aksine hayatını adadığı amaç Q’yu gözümde inanılmaz bir adam yaptı. Yazar kitabın ilk sayfasındaki açıklamasında “Eğer kitabı okudukça Q’ya âşık olmaya başladığınızı hissederseniz… İşte, o zaman bir yazar olarak üzerime düşeni hakkıyla yerine getirmişim demektir.” Demişti. Âşık olmasam da kesinlikle hayran olduğumu söylemek isterim. Hele Fransızca’yı şiir gibi bir dil diye adlandırırken Q’nun Fransızca konuşması hiç bir şey olmasa bile gözümde 1-0 değil 10-0 öne geçmiş demekti.
“…Sen benim olmayabilirsin ama ben giderek daha çok senin oluyorum.”
Kitap kesinlikle beni beklentimi karşıladı. Hem heyecanlandırdı hem duygulandırdı. Asla başıma gelmesin diyebileceğim şeyleri okumak beni aynı zamanda ürküttü. Erotic Romance tarzını seviyorsanız gerçi ilk kitabın pek Romantiklikle alakası olmasa da serinin devam kitaplarında fırtınalı bir ilişkinin bizi beklediği kesin ve net. Türünü seviyorsanız düşünmeyin derim. Umarım senin devam kitapları çabuk Türkçe’ye çevrilir. Sabırsızlıkla bekliyorum. Sevgiler.
Yorumlar